Donnerstag, 28. Oktober 2010
Montag, 25. Oktober 2010
Sonntag, 24. Oktober 2010
Sizin şehirlerinizin görünüşü Kızılderilinin gözlerine acı veriyor. Tabii diyeceksiniz ki, Kızılderili vahşidir, anlamaz. Sizin şehirlerinizde sessiz, sakin bir yer yok. İlkbahar yapraklarının hışırtısını, böcek kanatlarının çıtırtısını dinleyecek yer yok. Sadece kulakları rahatsız eden takırtılar var. Tabii ben ilkel bir adamım, medeniyetten anlamıyorum. Kızılderili, gölün üzerinden kopup gelen rüzgarın yumuşak sesini dinlemeyi, gün ortası yağmurun temizlediği, çam kokularına bulanmış o rüzgarı içine çekmeyi tercih eder. Hava kızılderili için çok kıymetlidir. Herşey, hayvanlar, bitkiler ve insanlar aynı havayı paylaşır. Hani öleli günler olmuş cesetler vardır ya kokusuyla başbaşa uzanır. Sizin şehirlerinizdeki insanlar da tıpkı öyle. Kötü kokulara alışmış, uyuşmuş vaziyette.
Şef Seattle - Suqwamish - Duwamish Kabilesi
Samstag, 23. Oktober 2010
Perspektif Dersi
Bir grup iş arkadaşı, yemek molasında dışarıya çıkar. Gruptan biri, kızılderilidir. Yolda yürürken insan kalabalığı, siren sesleri, yoldaki iş makinelerinin çıkardığı gürültü ve korna sesleri arasında ilerlerken, kızılderili, kulağına cırcır böceği sesinin geldiğini söyleyerek cırcır böceği aramaya baslar. Arkadaşları, bu kadar gürültünün arasında bu sesi duyamayacağını, kendisinin öyle zannettiğini söyleyip yollarına devam eder. Aralarından bir tanesi inanmasa da, onunla aramaya devam eder. Kızılderili, yolun karşı tarafına doğru yürür, arkadaşı da onu takip eder. Binaların arasındaki bir tutam yeşilliğin arasında gerçekten bir cırcır böceği bulurlar.
Arkadaşı, kızılderiliye: Senin insanüstü güçlerin var. Bu sesi nasıl duydun? diye sorar.
Kızılderili ise; bu sesi duymak için insanüstü güçlere sahip olmaya gerek olmadığını söyleyerek, arkadaşına kendisini takip etmesini söyler.
Kaldırıma geçerler ve kızılderili cebinden çıkardığı bozuk parayı kaldırımda yuvarlar. Birçok insan, bozuk para sesini duyunca sesin geldiği tarafa bakarak, onun ceplerinden düşüp düşmediğini kontrol eder.
Kızılderili, arkadaşına dönerek:
- "Önemli olan, nelere değer verdiğin ve neleri önemsediğindir. Her şeyi ona göre duyar, görür ve hissedersin."
Freitag, 22. Oktober 2010
Firsatlar
İnsanlar fırsatların gelmesini bekler, fırsatlarda insanın gelmesini.
Fırsatlar bekler, insanlar bekler. Kazanan hep mazeret olur.
Paulo Coelho
Donnerstag, 21. Oktober 2010
Sevgilerin karşılıksız, Yardımların gizli olacak!
İlkelerin olacak
Seni satın alamayacaklar
Aptalların uydurduğu
Atasözlerine
inanmayacaksın:
"Paranın satın alamayacağı şey yoktur."
"Herkesin bir fiyatı vardır."
Gibi sözlere kanmayacaksın
Onurunla, kimliğinle
ve beyninle akıllı yaşayacaksın
Üreteceksin, seveceksin,
Sevileceksin
İnançlarının arkasında duracaksın
Sevgilerin karşılıksız,
Yardımların gizli olacak!
Seni attan, ottan ayıran özelliğin
Farkına varacaksın
Çünkü sen insansın
Ve bunu yakaladığın gün
bembeyaz yaşayacaksın
Müjdat Gezen
Mittwoch, 20. Oktober 2010
Eskiden
ESKİDEN ...
Çember çevrilir,
Su musluktan içilir,
Ağaçlara tırmanılırdı.
Bebekler bezden,
Silahlar tahtadan,
Resimler kömür karasından yapılırdı.
Kızlara ninelerinin, erkeklere dedelerinin
İsimleri konulur,
Saatli maarif okunurdu.
Komşuda pişen
Bize,
Bizde pişen komşuya düşerdi.
Geceler ayaz,
Sokaklar karanlık,
Yıldızlar parlak olurdu.
Turşu, salça, mantı
Evde yapılır,
Karpuz kuyuda soğutulurdu.
Erik ağacının çiçeği,
Pencere camımıza yaslanır,
Güz yaprakları bahçemize düşerdi.
Kardan adam yapılır,
Evlerde soba yakılır,
Kış gecelerinde masal anlatılırdı.
Sokaklar lambasız,
Mahalleler bekçili olurdu.
Ajans radyodan dinlenir,
Çizgi roman okunur,
Defterlere kenar süsü yapılırdı.
Hayat,
Arkası yarın gibiydi,
ŞİMDİ ...
Şimdi,
Herkes
Yoğun,
Yorgun
Ve
Tek başına...
Can Dündar
Dienstag, 19. Oktober 2010
Canlılar kaça ayrılır?
Çocuk kalabilmemiz dileğiyle ...
- Gel oğlum kalk bakalım tahtaya, sana bir sorum var.
- Buyurun, sorun öğretmenim.
- Canlılar kaça ayrılır?
- Dörde ayrılır öğretmenim.
- Bana yanlış gibi geldi ama say bakalım
- Bitkiler, Hayvanlar, İnsanlar, Çocuklar.
- Çocuklarda insan değil mi oğlum?
- Haklısınız, o zaman canlılar üçe ayrılır öğretmenim.
- Peki, şimdi yeniden say bakalım.
- Bitkiler, Hayvanlar ve Çocuklar.
- Oğlum insanlara ne oldu?
- Kalplerinde sevgiyi yeşertip düşünebilenleri hep çocuk kaldılar, diğerleri de hayvanlaştılar öğretmenim!!
Freitag, 15. Oktober 2010
Donnerstag, 14. Oktober 2010
Dünyayı Verelim Çocuklara
Dünyayı verelim çocuklara hiç değilse bir günlüğüne
allı pullu bir balon gibi verelim oynasınlar
oynasınlar türküler söyliyerek yıldızların arasında
dünyayı çocuklara verelim
kocaman bir elma gibi verelim sıcacık bir ekmek somunu gibi
...hiç değilse bir günlüğüne doysunlar
bir günlük de olsa öğrensin dünya arkadaşlığı
çocuklar dünyayı alacak elimizden
ölümsüz ağaçlar dikecekler
- Nazım Hikmet -
Dünyayı verelim çocuklara hiç değilse bir günlüğüne
allı pullu bir balon gibi verelim oynasınlar
oynasınlar türküler söyliyerek yıldızların arasında
dünyayı çocuklara verelim
kocaman bir elma gibi verelim sıcacık bir ekmek somunu gibi
...hiç değilse bir günlüğüne doysunlar
bir günlük de olsa öğrensin dünya arkadaşlığı
çocuklar dünyayı alacak elimizden
ölümsüz ağaçlar dikecekler
- Nazım Hikmet -
Donnerstag, 7. Oktober 2010
Mittwoch, 6. Oktober 2010
Tanrı Misafiri
Hoca’nın beldesinde
Onun bunun evinde,
Yiyip, içip yatarmış;
Yüzsüz birisi varmış.
Bir gün gelmiş Hoca’ya
Tak tak vurmuş kapıya.
Hoca demiş:
— Kimsin sen,
Ne istiyorsun benden?
Tavırları yüzsüzce,
Şöyle demiş sessizce:
— Bir tanrı misafiri,
Göster yatacak yeri...
Avluya çıkmış Hoca,
“Gelin” demiş, yavaşça.
Birlikte yürümüşler,
Bir camiye gelmişler.
Camiyi göstermiş,
Adama şöyle demiş:
— Hazret sen yanlış geldin,
İşte kalacak yerin.
Burası TANRI EVİ,
Haydi, buyur içeri...
Abonnieren
Posts (Atom)